Işık Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilek Teker son günlerde tüm dünyada ve Türkiye’de endişe ile konuşulan tek konu olan koronavirüs salgınının küresel ekonomiye etkilerini değerlendirdi.
31 Mart 2020 tarihli istatistiklere göre dünya üzerinde yaklaşık 800 bin enfekte olmuş vaka ve 38 bin üzerinde ölüm gerçekleşmiş durumda. Bu sayılar her gün artarak değişiyor. Işık Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilek Teker, salgının dünyada yaratacağı ekonomik sonuçlara ilişkin değerlendirmelerini paylaştı. Prof. Dr. Dilek Teker, salgının küresel ekonomide tüm ezberleri bozduğunu kaydederek, hane halkı için daha net tedbirlerin alınması gerektiğini vurguladı.
Daha net yaptırımlar ortaya konulmalı
Salgının yayılmasını önleyecek daha net yaptırımların uygulanması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Dilek Teker, “Korona salgınında toplam vaka sayısında başı çeken ülkeler bazında yüzdesel dağılımı yaklaşık olarak ABD’de %20, İtalya’da %13, İspanya’da %12, Çin’de %10 ve Almanya’da %8. Bu beş ülke, küresel toplam vakaların yaklaşık %63’nü aşmış durumda. Türkiye bu sıralamada 12. sıraya sadece son birkaç günde yükselmiş durumda. Geçtiğimiz hafta günde yüzlü rakamlarla ifade edilen yeni vaka sayıları; bizim ülkemizde de test sayısının artması ile beraber binli sayılara ulaşmış durumda. Her ne kadar sosyal izolasyon çağrıları yapılsa da hem ofisten çalışmak zorunda kalan kesim, hem de henüz olayı ciddiye almayanlar nedeniyle önümüzdeki günlerde daha kötümser bir tablo ortaya konacağı kesin. Bu konuda devletimizin daha net yaptırımları ortaya koymasını diliyoruz.” dedi.
2008’deki küresel krizi çoktan aştı
Salgına bağlı olarak ortaya çıkacak işsizliğe dikkat çeken Prof. Dr. Dilek Teker, “Olayın sağlık boyutu bir yana, küresel piyasalarda yaptığı ve yapacağı ekonomik tahribatın rakamsal boyutunu tahmin etmek zor olsa da oldukça kısa bir süre içerisinde bu salgının talep ve arz şoku boyutu ve buna bağlı olarak yaşanacak işsizlik çok can yakacaktır. Bu kriz şu sıralar 1929 Büyük Dünya Buhranı ve 2008 küresel kriz ile karşılaştırılmakta. 1929 krizi de aynı 2008 küresel krizinde olduğu gibi finansal piyasalarda yaşanan balonların patlak vermesi ve bireylerin varlık kaybı ile sonuçlanmıştı. Bununla beraber yaşanan finansal kırılganlık, piyasalara güvensizlik ve daralan talebe bağlı olarak küresel boyutta üretim durmuş ve işsizlik baş göstermişti. Şimdiye kadar açıklanan rakamlar ortaya koyuyor ki, bu olay 2008 küresel krizini aşmış durumda. 1929 krizi incelendiğinde, Dünya ticaretinin %60 kadar daraldığı gözlenmekte. Daha önceki krizlerde bu oran %7 ile sınırlı kalmış. Bu istatistikle anladığımız, 1929 krizinin bir buhran olarak kabul edilmesi bir tesadüf değil.” diye konuştu.
Salgın atlatılsa da etkileri devam edecek
Salgın kontrol alınsa da normalleşmenin uzun süreceğini kaydeden Prof. Dr. Dilek Teker, “Daha öncekilerden farklı olarak COVID-19 bir sağlık salgını. Finansal odaklı krizlerde Merkez Bankaları parasal genişleme, varlık alımları ve faizlerde indirime giderek piyasada likidite bolluğu sağlamayı ve talebi arttırarak hem finans hem de reel kesimi normalize etmeyi sağlamıştı. Ancak içinde bulunduğumuz koşullarda tüm devletler vatandaşlarını evde kalmaya yönlendiriyor. Tüketim harcamaları zaruri ihtiyaçlar dışında durdu. Dolayısıyla ekonomik canlılığın en önemli itici güçlerinden biri olan talebin canlanması, hastalık sürecinde zaten teşvik edilmiyor. İşin aslı bu daha uzunca bir süre devam edebilir. Şöyle ki, sağlık örgütleri salgının kontrol alınabilmesi için Haziran ayına işaret etmekte. Bunun oldukça iyimser bir tahmin olduğunu düşünenler bile var. Diyelim ki salgın kontrol altına alındı ve devletler vatandaşlarına rahat olun mesajları vermeye başladı. Bireylerin psikolojileri yine de kısa sürede sokağa rahatlıkla çıkmaya ve tüketmeye yönlenmeyecektir. Dolayısıyla işin talep tarafının normalleşmesi için daha uzunca bir süre var. Öte yandan talep canlanmadan ekonomiyi yeniden hareketlendirmek ve üretimi canlandırmak mümkün değil. Bu da tüm ülkelerde işsizlikte önemli artışlar olacağına işaret etmekte.” dedi.
Açıklanan paketler çare olacak mı?
Koronavirüs salgınına karşı ülkelerin açıkladığı ekonomik paketleri de değerlendiren Prof. Dr. Dilek Teker, “Şu sıralar gözler ülke ekonomilerinin korona salgınının yarattığı ekonomik buhranı aşabilmek için açıklanan paketlere çevrilmiş durumda. Korona paketlerinden birkaçı incelendiğinde; ABD (2 trilyon dolar), Almanya (824 milyar dolar), İngiltere (397 milyar dolar), Fransa (380 milyar dolar), Çin (291 milyar dolar) İspanya (200 milyar dolar), Kanada (107 milyar dolar), İtalya (27.4 milyar dolar) ve Türkiye (15.5 milyar dolar) büyüklüğünde paketler açıkladı. Aslında açıklanan bu paketlerin ekonomik katkılarını daha iyi analiz edebilmek için bu parasal büyüklüklerin, nüfusa ve Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) oranı ve şüphesiz bu fonların işsizlik yardımı, kredi ya da hibe gibi hangi şartlarda harcanacağı da incelenmeli. Her ne kadar ABD’nin açıkladığı 2 trilyon dolarlık paket başı çekse de, bu paketi nüfusa oranladığınızda kişi başı 1,390 dolarlık bir büyüklüğe işaret etmekte. ABD’de açıklanan paket büyüklüğünün GSYİH’ya oranı ise %9.74. Bu rakamları diğer ülkelerdeki paketler ile karşılaştırdığımızda; Almanya’da açıklanan paket kişi başına 9,842 dolar ve GSYİH’nın %21’i İngiltere’de kişi başına 5,879 dolar Fransa’da 5,672 dolar, İspanya’da 4,254 dolar olurken bu üç ülkede korona mücadele paketlerinin GSYİH’ya oranı yaklaşık %14’tür.” diye konuştu.
Hane halkı için net önlemler alınmalı
Hane halkına yönelik daha net önlemlerin alınması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Dilek Teker, “Öte yandan Türkiye’de 100 milyar TL’lik (yaklaşık 15.5 milyar dolarlık) bir paket açıklanmıştır. Paketin Türkiye’de kişi başına büyüklüğü yaklaşık 184 dolar olup Türkiye’nin GSYİH’a oranı %2 civarındadır. Rakamlardan da görüleceği üzere bu konuda Almanya ekonomik tedbirde açık ara öndedir. Ancak sadece rakamsal büyüklük değil, şüphesiz bu desteklerin hangi alanda ve nasıl kullanılacağı da oldukça önemlidir. Özellikle Almanya, Fransa ve ABD’nin destek paketleri kullanılacak bu fonların hem reel sektör hem de bireylere hibe olarak verileceğinin ve işsizlik fonlarına aktarılacağının altını çizmektedir. Özellikle açıklanan paketlerde hane halkının refahına verilecek pay, ekonomik durgunluğa çözüm olacak en önemli göstergedir. Türkiye açısından irdelendiğinde şirketlerin yakın zamanda daralan ekonomi ve likidite sorunu ile karşı karşıya kalarak ücretsiz izin ya da işten çıkarma yoluna gitmesi muhtemeldir. Dolayısıyla burada devletimizin, sağlığını korumak için çalıştığı vatandaşların aç kalmaması için de proaktif davranması kaçınılmazdır. Şirketlerin borcunu ötelemek birkaç ay sonra tüketimi ve likiditeyi garanti edemez. Bu nedenle konu, mikro düzey destekle başlamalı ve öncelikle işsiz kalacak hane halkı için daha net önlemler açıklanmalıdır.” dedi.
- Evde Kaldık ama Umudumuz Arttı
- E-imzada Yüzde 205’lik Artış
- COVID-19 Salgınıyla Mücadelede Sağlık Endüstrileri İçin Fina...
- Sokağa Çıkma Kısıtlaması
- 1 Milyardan Fazla Android Cihaz Tehlike Altında
- COVID-19 Salgınına Karşı Türkiye’nin Direncini Artırmak
- Korona Virüs Sigorta Sektörünü Nasıl Etkileyecek?
- Türktraktör, Sağlık Çalışanları için Entübasyon ve Biyolojik...
- Tekstil Sektörü İçin Çıkış Formülü Döngüsel Ekonomi ve İnova...
- COVİD Biz Bize Etkinliğine Engel Olamadı
- McKinsey, COVID-19 Sürecinde Şirketlerin Direncini Artıracak...
- Online Olarak Gezebileceğiniz Yurtiçi ve Uluslararası Müzele...
- Borsa İstanbul %3 Kayba Rağmen, Günün En Az Düşen Borsaların...
- Satınalma Dergisi Mart Sayısı Yayınlandı
- Covid19 Sebebi İle Sözleşmelere Konulması Gereken Mücbir Seb...
- Satınalma Liderlerinin Öncelikleri - Mart 2020
- “Mobil İhracatı Kullanan Şirketler için Yurtdışı Pazarlarda ...
- 2020’de Dijital Pazarlamanın Yönünü Değiştirecek 6 Trend
- Karaca'dan Sağlık Çalışanlarına Destek Geldi
- “Evde Kal” Günlerinde Ambalaj Atıkları Evlerde Ayrı Biriktir...